ŞEYH ALİ SEMERKANDİ HAZRETLERİNİN
MENKIBELERİ
Birinci Menkıbe Baba Cihangîr-i Semerkandî rivayetiyledir. Baba Cihangîr, Şeyh’in mürîdi olup Mekke ve Medîne’de mücâvir olduğu zamanlar O’na 157 sene hizmet etmiş ve çok kerâmetlerini görmüştür. Onun ifadesine göre Şeyh’in yaşı 360 yıl 6 ay 7 gündür. Kadir gecesinde, taharet-i kâmile üzere iken fecirden önce vefat ettiğinde yanında bulunmuş ve cenazesinde, ervâh-ı evliya, ricâl-i gayb, Hızır ve İlyas ile beraber namazını kılmıştır.
Şeyh Ali Semerkandî (ks)’nin sağlığında âdeti, daima mescide mu’tekif, gündüz oruçlu ve gece de ibadette olmak şeklinde imiş. Her namazdan sonra Kur’an hatmedip, zühd ve takva, riyâzet ve ezkâr, tesbih ve ibâdet edermiş. Beş vakit namazı, gizli olarak Beyt-i Mükerreme’de kılar imiş ve tayy-ı mekân edib, evvela sabah namazını Ka’be’de kıldıktan sonra Semerkand’da olan mescidinde güneş doğmadan önce hazır olurmuş. Kuşluk’tan sonra talebeye aklî ve naklî ilimlere ait dersler okutur, öğle namazından sonra Kur’an öğrenenlere Kur’an okuturmuş. İkindi namazından sonra, muhaddis ve müfessirler toplanıp ders okurlar ve faydalı şeyler tahsil ederlermiş. Akşam namazından sonra, yüz rekat namaz kılınır, Yatsı namazından sonra Fecir okununcaya kadar da tefsirin telifi ile uğraşılırmış. Teheccüd vaktinde de yüz rek’at namaz kılarlarmış. Bahru’l-‘Ulûm’u telif ederken de her gece Makâm’ı İbrâhim’de hazır olunur tefsir orada tahrir edilirmiş. Her bir âyetin tefsirinden sonra Zemzem-i Mübârek ile gusl edip, on iki rekat namaz kılar, sonra yine bir âyetin tefsirine başlarmış. Sabaha ise Karaman’daki mescidinde olurmuş. Zira Hz. Pîr’in melekiyeti beşeriyetine galib imiş.
Hz. Pîr Semerkand’da iken, bir Kadir gecesi, evine bitişik olan mescidinde minbere çıkarak çok latifeler eyler. Âsâ-dârlık görevini deruhte etmekte olan Baba Cihangîr, Şeyh’e bir kimsenin geldiğini ve onun mescide girdiğini görür. Cihangîr de mescide girer ve sonra kapıda bekleyen yeşil atlara binerek beraberce kısa zaman sonra Mescid-i Aksâ önüne inerler. Orada iki rek’at namaz kıldıktan sonra yine atlara binip kıza zamanda Medîne-i Münevvere’ye gelirler. Sonra, Kabr-i Mükerreme ziyaretine varılır ve orada on iki rek’at namaz kılınır. Hz. Peygamber (sav) kabrinden zuhur edip, Semerkandî’nin Evliyaya ”Kutup” olduğunu ve Enbiya’ya vâris olduğunu söyler.
Daha sonra Ka’be-i Mükerreme’ye gelirler ve orada Ricâl-i Gayb’in efradı, Şeyh’i baş seccadeye oturturlar. Namaz’dan sonra dua edilir ve Şeyh’e mürîd olanların ve tarîkatine girenlerin bağışlandığı müjdesini alırlar. Daha sonra, çeşitli hediyeler alarak, Veysel Karânî kabrine gelirler ve O da kabrinden çıkıp çeşitli müjdeli haberler verir. Sonra Serendîb dağına gelirler ve Makâm-ı Âdem (a.s)’de on iki rek’at namaz kılarlar ve orada da bir çok müjdeli haberler ile Hz. Âdem (a.s)’in du’âsını alırlar.Sonra ata binerek bir adaya gelirler.Orada bir mağaradan yeşil giyinmiş 40 nefer kimseler çıkıp el bağlarlar. Hz.Pîr’in atının üzengisine yapışarak attan indirip mağaraya alıp bir seccadeye oturturlar. Hazır olan bir cenazeyi kaldırmasından sonra Şeyh’e “Kutbu’l-Aktâb” olduğu müjdesini verirler. Şeyh, hazır olanlara vaaz ve nasihatlerde bulunup bir hayli cevahir ve hikmetler saçtıktan sonra erenlere veda edip atına binerek kısa bir zamanda Semerkand’a gelir. Dervişlerin hala zikrullah ile meşgul olmakta oldukları görülür. Şeyh, yeşile bürünmüş kişinin Hızır olduğunu, cenazesi kılınan kişinin de”Kutb-ı A’zam” olduğunu belirtir ve onun seccadesinin kendisine kaldığını belirtir.
İkinci Menkıbe Hoca Rasûl (Rasûl Semerkandî) rivayetiyledir. Şeyh Ali Semerkandî (ks)’nin Medîne-i Münevvere’de türbedar olduğu sırada, Hoca Rasûl ona mürîd olmayı arzular. Fakat arada mesafe farkı olduğu için bu durum mümkün olmamaktadır. Hoca Rasûl senenin birinde hacca niyet eyler ve bu maksatla hazırlıklara başlar. Bir Cuma gecesi yine ibadet ve tatta bulunup Şeyh’in yardımını dilediği bir sırada, Şeyh arslana binmiş olarak çıkagelir ve onu da arslana bindirip kısa zamanda denizi geçerler ve Medîne’ye gelip Ravza-i Mutahhara’ya gelirler. Hac zamanı Ka’be’ye gelerek haccın menasikini yerine getirdikten sonra, yine Medîne’ye dönerler. Hoca Rasûl orada 40 sene Şeyh’in hizmetinde bulunur. Bu arada, Şeyh Hz. Peygamber’in emriyle Karaman’a giderek, orada bulunan şahısların irşad ve telkini ile görevlendirilir. Bir Cuma gecesi; meleklerin, ruhların, Hızır’ın ve Ricâl-i Gayb’ın refakat ve iştirakiyle Medîne’den yola çıkılır ve Fecir’den önce Karaman’a getirilip Lârende yakınlarında bir yere indirilir. Karaman diyarından da olan Ervâh-ı Şuhedâ, Ervâh-ı Evliya, Ervâh-Süleha, Hz. Pir‘i ziyarete gelirler. Hz. Pîr’in çeşitli ilimlerden haber vermesi üzerine de hepsi O’na bende olurlar. Altı ay sonra da Hz. Şeyh kendisinin ölümünün yakın olduğunu belirterek, Hoca Rasûl’ü halife olarak Semerkand’a gönderir ve kendisi de bir tefsir yazmaya memur olduğunu belirtir. Hoca Rasûl’ü gözlerini kapatmak suretiyle kısa bir zamanda Semerkand’a gönderir.
Üçüncü menkıbe, Şeyh İbrahim Taşkendî rivâyetiyledir.Şeyh Ârif-i Kürdî, bir gün bir rüya görür ve rüyada gördüğü şeyleri uyanıkken de görür. Dicle kenarında, havada bir seccade üzerinde duran yeşil imâmeli bir Pîr,kendisine bir nazım okur.O esnada, Ârif-i Kürdî gördüğü rüyayı hatırlar.
Pîr, kendisinin zamanın Kutbu olduğunu, Ârif-i Kürdî’nin kendi defterine kaydolduğunu, kendisinde emânet nasîbinin bulunduğunu belirterek ortadan kaybolur. Bir hafta inzivâda kalan Ârif-i Kürdî, sekizinci gün yine Dicle kenarında daha önce geldiği makama gelir ve orada korkunç bir arslanı durur görür. Arslan ona yaklaşıp sırtına binmesini söyler.”Bismillah” diyerek arkasına biner ve arslan yatsıya kadar gittikten sonra, Medîne-i Münevvere’ye gelirler. Ârif, Ravza-i Mutahhara’ya gelip ziyaret eder ve 12 sene kendisi ile beraber kalır.Bir gün,ol Pîr, Ârif-i Kürdî’yi alarak bir kuş suretine bürünüp,onu da kuşun toynağında tutarak havada götürür ve 360 makam geçerler. Sonra bir makama gelirler ve Şeyh onu orada bırakır ve o 360 gün o makamda eğlenir. Daha sonra, Şeyh yine kuş suretine gelerek, onu tekrar makamına götürür. Medine’den sonra haccın menâkisini yerine getirirler ve yine Medîne’ye gelirler. Şeyh, kendisinin Hakk’ın emri ve izni ile Karaman’a gönderildiği, kendisini de irşad için Tebrîz’e gönderileceğini söyler. Sonra, Medîne’den Tebrîz’e giderken bir arslan onu alıp Tebrîz’e götürür.Yolda, çeşitli hayvanlara binmiş insanlar görürler ve arslan bunların da Kutbu’l Aktâb Seyyid Ali Semerkandî’nin ziyaretine gidenler olduğunu söyler.Arslan, Ârif-i Kürdî’yi Tebrîz’e getirir. Onu Tebrîz halkı karşılar ve kendisinin geleceğini Şeyh’in haber verdiğini bildirerek, onu şehre girdirirler. Ârif-i Kürdî orada Şeyh’in haberlerini alır.
Şeyh Ali Semerkandî, Semerkand’da bulunduğu bir sırada, bir bahar mevsimi gezinti maksadıyla dostlarıyla beraber Semerkand haricine çıkarlar. O esnada, at üzerinde ölü gibi yatan bir hastayı taşıyan birkaç atlı gelir ve hastanın 27 senedir felçli olarak yattığını ve akrabalarının kendisinden ümitlerini kestikleri için bir viraneye bıraktıklarını, ölüm halinde iken de, yalnız bırakmamak için başında beklemeye karar verdiklerini, bir gün o viraneye bir derviş gelerek bu kişinin ancak Evliyaullah’tan Şeyh Ali Semerkandî tarafından iyileştirilebileceğini söyleyip kendilerini Semerkand’a gönderir. Hastayı getirenler bu olayı anlattıktan sonra, Şeyh dua eder ve hasta gözlerini açarak hastalıktan şifa bulur. O sırada üç atılı gelip Şeyh’e hürmet edip, kendilerini Mülûk-ı Seb’a’nın gönderdiğini ve o hastaya musallat olan ifriti tutup getirdiklerini söylerler. İfritten hastayı bırakmasını isterler fakat o hastayı bırakmaz. Bunun üzerine, Şeyh’in huzuruna geldiklerini belirtirler. Pîr, ifritten hastayı bırakmasını ve İslam’ı kabul etmesini istese de, ifrit bunu kabul etmez. Hz. Pir yine dua eder. Sonra, ifriti bir ateş sarar ve yanmış, kömür olmuş bir köpek şekline dönüşür. Mülûk-ı Seb’a’nın adamları Şeyh’in ayağını öperek giderler ve o hasta da tamamen iyileşir. O kişi, 40 gün daha zaviyede kalarak tarikatın adab ve erkânını öğrenip, memleketine döner.
Bir yıl sonra, yine bir bahar gününde Semerkand dışında gezintiye çıkılır ve bahçenin ağaçlarının kurumuş olduğu görülür. Şeyh, o civarın bahçıvanlarından bahçenin niçin bu hale geldiğini sorar. Bahçıvanlar, geçen helak olan ifritin, bir dinsiz oğlunun olduğunu ve gelip bahçeyi kuruttuğunu söylerler. Ancak; bir dervişin buraya gelerek bahçeyi Şeyh Ali Semerkandî (ks)’nin eski haline döndürebileceğini söylediğini belirtirler. Şeyh, dua eder ve O’nun abdest suyunu ağaçların dibine dökerler. Daha sonra, kıbleden yedi atlı gelip Şeyh’in elini öperler ve bahçıvanın düşmanını Kaf dağında bulduklarını ve huzura getirdiklerini söylerler. Çok çirkin birisi olan ifritten Şeyh durumu sorar. İfrit, aslında Şeyh’in kendisine zarar vermek istediğini fakat başaramadığı içinde bahçıvanı bu hale getirdiğini söyler. İfritten Müslüman olmasını isterler, fakat o kabul etmez. Şeyh yine dua edip, ifritin kulağına ezan ve ikamet okur ve derhal kalbinde iman nuru dalgalanıp, kelime-i şehadet getirerek Müslüman olur. Hz. Pîr, dua eder ve abdest suyunu ağaçların dibine dökerler. Ağaçlar yeniden yeşillenir ve orada hazır bulunanların tamamı Şeyh Hz.’ne muhib ve mürîd olurlar.
Kaynak;http://semerkandivakfi.com sitesinden alınmıştır.
ŞEYH ALİ SEMERKANDİ HAZRETLERİ
ŞEYH ALİ SEMERKANDİ KÜLLİYESİ
Ankara vilayetine bağlı Çamlıdere kazasının kabristanında mevcut bulunan türbesinde mütevellileri, halifeleri, müridanı ve gönüldaşları ile yatan Şeyh Ali Semerkandi Hicri 720 ve Miladi 1300 senesinde İsfahan’da doğdu.Hz. Ömerü’l-Faruk’un dördüncü batından zuhur eden nesline mensup torunudur.Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa sallellahü aleyhi ve selleme ulaşan akrabalığı vardır. Babası muhterem Yahya efendidir.Küçük yaşlarda ömrünün tamamını Allah Teala Hazretleri’nin yolunda geçirmek için varlığını bu mübarek yola adadı.Kendini tam yetiştirdi, pişti, kemale erdi ve veliler listesine girdi; manevi yönden ind-illahi’de yüksek mertebelere ulaştı, takdir topladı ve yetkililer (görevler) aldı.Mana ikliminin ve mana aleminin sultanlarından oldu.Mekke’ye, Medine’ye teşrif etti, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in manen iltifatına mazhar oldu, onun manevi evladı olma şerefine erişti.Çin Hindi’ne gitti, sonra ülkesine döndü, babası, annesi ve kardeşleri ile görüştü.“Bahru’l-Ulum” adındaki tefsir kitabını yazdı.Her çeşit ilme vakıftı, her yerde ve İslam dünyasında tanınıp ün yaptı.İrşat için üzerine vazife yüklendi. Rum diyarı bulunan Anadolu’ya hicret etti.Konya ve Karaman’a geldi.Benzeri kentlere uğradı.Karaman beyi dahil devlet erkanına nasihat edip ders verdi.Pek çok ülkelere, kentlere sefer etti.Hatta karyelerde bulundu.Alanya’ya ve Alanya’ya yakın yerlere gitti, oralardan Örenşar’a (Eskipazar’a) geldi.Osmanlı imparatorluğu paytahlarından Bursa’ya götürüldü.Bursa padişahı, vüzerası, uleması ve ahalisi ile görüştü.Örenşar’a geri avdet etti, dünya ile ilgili makam ve meta’da gözünün olmadığını hissettirdi.Örenşar’dan Kızılcahamam’a bağlı Çatak karyesine geldi.Anadolu’da mütevazi ve sade yaşayışı ile (halkın derdi ile hemdert) keramet ehlinden mübarek bir zat olarak bilindi: Gelip geçmiş bazı zevat gibi İslam’a ve insanlara yaptığı hizmetlerinin aşkı içinde dönüp dolaşırken müsait bir zaman ve zeminle karşılaşıp evlenemedi.Çamlıdere’ye geldi ve buraya ömrünün son bölümünü geçirmek üzere yerleşti.Çamlıdere’nin insanlarına iltifat etti, bunlarla beraber gönül gönüle yaşamak istedi.Çamlıdere’nin pak neslini manevi evladı (ehli) olarak ilan etti.Başta “Şifalı Mübarek Çekirge Suyunu” başka bir deyimle “Sığırcık Suyunu”, “İbret Dersi veren Saçayağını”, “Keramet Emmarelerini” ve “Benzeri Hatıralarını” bırakıp Hicri 862, Miladi 1442 senesinde 142 yaşında iken Çamlıdere’de irtihal etti.Bazı yerlerde bu zatın namını ve öyküsünü taşıyan türbelerde yatan zevat bu zatın namı ile yaşamış bulunan halifelerdir.Veya gelip geçmiş emsali (isim benzeri) bir başka mübarek zatlardır.Yahut sefer ettiği zamanlarda ikamet eylediği yerlerdeki makamatı türbeler temsili ile yadedilmektedir”.Kabri Çamlıdere"de bulunan, Çamlıdere"ye çok emeği geçen, Çamlıdere"ye adını veren (resmi kayıtlara göre Osmanlı dönemindeki adı Şeyhler, bu isim halk arasında bazen Şıhlar şeklinde kullanılmakta), geçmişte adına eğitim kurumları yaptırılan, halen O"nun adını taşıyan bir öğrenci yurdu ve bir adet Yatılı Bölge Kur"an Kursu bulunan bu değerli şahsiyetin varlığı geçmişte olduğu gibi günümüzde de Çamlıdere için büyük önem taşımaktadır.
Arifibillah Şeyh Ali Semerkandi’nin hayatı gerçekleri dile getiren olay ve harikalarla doludur.( Rahmettullahi aleyh).Bu kadar tanınması, bu kadar yerlerde isim yapması onun ne kadar büyük bir veli olduğunu ve onun ne kadar meşhur bir zat bulunduğunu sergiliyor.
ŞEYH ALİ SEMERKANDİ’NİN BÜYÜK DEDESİ
Şeyh Ali Semerkandi’nin büyük dedesi Hz. Ömer Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın ikinci halifesidir (4).Hz. Ömer’in lakabına “Faruk” derler (5).Hz. Ömer Müslüman olunca ilk defa olarak Kabede alenen namaz kılındı.O gün Kureyş reisleri: “İşte kavmimiz ikiye bölündü” dediler.Rasul-i Ekrem de Hz. Ömer’e “Faruk” lakabını verdi. Hicret zamanında her Müslüman Mekke’den gizli gizli çıkarıldı.Yalnız Hz. Ömer alenen çıktı. Kılıcını kuşandı, yayını omzuna, oklarını eline aldı ve Kureyş ileri gelenleri Kabe’ye gitti.Kabeyi yedi defa dolaşarak ziyaret etti, iki rekat namaz kıldı, sonra da Kureyş ileri gelenlerine beddua etti ve yanlarından geçerken: “Anasını ağlatmak, evladını yetim, karısını dul bırakmak isteyen varsa arkamdan gelsin” deyip Mekke’den çıktı.Arkasından gitmek şöyle dursun ağzını açan bile olmadı.Hz. Ömer hem cesur, hem yiğit, hem alim, hem akıllı ve hem tedbirli idi.Uzun boylu ve iri gövdeliydi.Gözlerinde biraz kırmızılık vardı (6). Peygamberlerden sonra beşeriyetin efdalı Ebu Bekiri’s-Sıddık Hazretleridir.Hz. Ebu Bekir’den sonra beşeriyetin efdalı Ömerü’l-Faruk Hazretleridir (7).Hz. Ömer Ciharyar-i Güzin’dendir.Yani Peygamberimiz Hz. Muhammed’in başlıca seçkin dört dostundan biridir(8). Hz. Ömer aynı zamanda “Hulefa-i Raşidin” dendir.Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’ye “Ciharyar-ı Güzin”, “Hulefa-i Raşidin” ve “Hulefa-i Erbaa” denir (9).Bu dört kıymetli zevat efdaliyet sırasına göre Peygamber Efendimiz’in Hilafet Makamında bulunan değerli kimselerdir.Hulefa-i Raşid’in hilafet zamanları toplam olarak 30 (otuz) sene devam etmiştir (10).Zira Peygamber Efendimiz: “Hilafet (-i adile) benden sonra 30 (otuz) sene devam eder” buyurmuştur (11). Hz. Ömer hilafet zamanlarında adalet,emn ü eman, hayr hasene ve ihsan ile yeryüzünün döşenmesini temin ederek sayılmayacak kadar fütühat ve zaferleri ile İslam’ın gözünün ışık veren parlak lambası olmuştur.Bu bakımdan İslam’a hizmeti pek büyük bir yer kaplar.Ömerü’l-Faruk’un adil davranışları ve adil hükümleri bütün dünyayı hayran bırakmıştır.
ŞEYH ALİ SEMERKANDİ’NİN BÜYÜK ATASININ ÖRNEK HAREKETLERİ Hz.
Ömer’in sireti, kerameti ve ahbarı çoktur.Bu zatı mübarek bilmek, onu adaletle anmak ve medhetmek gerekir.Bytü’l-maldan elini çekmiş idi.Bu konuda örnek hareketleri vardı.Az yemek yer, yamalı, sade fakat temiz elbise giyerdi.Bir oturuşta yedi veya dokuz lokmadan fazla yemek yememiştir.İnsanların derecelerine göre milyonlarca mal taksim ederken kendisi orta halli bir muhacir gibi kemali tasarruf ile geçinirdi.Hatta birgün hutbe okunurken gömleğinin on iki yerinde yama olduğu görülmüştür. Hz. Emirü’l-Mü’minin her işe dikkat eder, ilgi gösterir ve bizzat ihtimam eylerdi.Emniyet ve asayişi muhafaza için sokaklarda gezerdi.On küsur yıl halifette (İslam Hükümetinde) kaldı, hergün ona bir müjde gelirdi.Gaza ederlerdi, zamanında fetihler devam ederdi.Mallar, ganimetler gelirdi.Sanki Cihan fetih ışığı altında idi.Hz. Ömer genel olarak kafirleri zelil etti, Arap ve Acem O’nun emerine itaatte bulundu.Hakkaniyetle hareket ederek toplanan mallarla şehirler bina etti, divan kurdu, malları, ganimetleri takdir edilen ölçüler içinde dağıttı. Hz. Ömer’in sevk ve idaresi altında kumanda edilen İslam ordusu kuzey cephesinde Ceyhun kenarına, Azerbeycan’a, Doğu cephesinde Hinde, Bahreyn cephesinde Umman’a, Şam cephesinde Rum haddine kadar vardı.Hz. Ömer bu kadar imkanlar karşısında zerre kadar halini değiştirmedi.Ne yemekte, ne giymekte ve ne söylemekte büyüklük taslamadı, kibirlilik etmedi, ibadetinde kavi, her işinde muhkem idi. Peygamber Efendimiz: “Hz. Ömer hayatta iken İslam’ın nurudur, dünyadan gidince Cennetin kandili olur” buyurmuştur.Böyle bir yüce müjdeye mazhar olan Hz. Ömer’in şu sözü ne güzeldir: “Din bilgisi olmayan bir kimse sakın bizim pazarımızda alış-veriş etmesin.Sonra yanlışlıklar eder, hesaba çekilip azar işitir” demiştir. Yemen yolu üzerinde içi ateşle dolu bir kuyu vardı.O kuyunun yanına varanlar yanıp telef olurlardı.Hz. Ömer bunu duydu.Gidip kuyunun başına vardı.Eline aldığı tokmağı kuyuya vurdu.Ve: “Ey kuyu! Sen Hz. Ömer’in tokmağından korkmazmısın.Ümmet-i Muhammedi ne diye yakarsın?” dedi.Bunun üzerine kuyudaki ateş hemen kaybolup gitmiştir. Medine civarında bir ateş peyda oldu, halk korku içinde kaldı.Hz. Ömer bir saksı içine “Ey ateş! Allah’ın izni ile sakin ol!” yazıp saksıyı ateşin karşısına koydu ve ateş söndü.Halk korkunun verdiği dehşetten kurtuldu. Medine-i Münevvere’de birbiri ardından zelzele olmuş idi.Bundan dolayı halk korku içinde kalmıştı.Hz. Ömer elindeki asası ile yere vurarak: “Allah’ın izni ile dur” demiş ve zelzele durmuştur. Hz. Ömer’e bir cahil kişi fena sözler söylemişti.Bu cahil kişi maymun şekline girmiştir(12).Hz. Ömer’in nasıl bir zat olduğuu, Cenabı Allah’ın indinde ne büyük bir mertebede bulunduğunu kabul etmemek mümkün değildir. Şeyh Ali Semerkandi işte Hz. Ömer gibi büyük bir zatın torunudur.Ali Semerkandi Hazretlerine imrenmemek mümkün mü?... Hz. Ömer az yemek yemekle, yamalı, sade fakat temiz elbise giymekle küçülmemiş, yok olup gitmemiş, Allah katında büyümüş, büyüklüğün zirvesine ulaşmıştır.Büyüklüğün çöp tenekesi gibi mide doldurmakta, tantanalı elbise giymekte olmadığını göstermiştir. “ Üste başa bakma İçindekine bak ”.
ŞEYH ALİ SEMERKANDİ’NİN DOĞUP BÜYÜDÜĞÜ VE İRTİHAL ETTİĞİ YER
Şeyh Ali Semerkandi Hicri 720, Miladi 1300 tarihinde İsfahan’da doğmuş (13), irtihalı ise Ankara vilayetine bağlı Çamlıdere kazasının Hicri 862, Miladi 1442 yılında vuku bulmuştur(14).Vefatı esnasında Şey Ali Semerkandi 142 yaşlarında idi.Bir zamanlar Karaman (Larende) halkının ilgilileri bu konuyu takip edenler Konya’da mahkeme olmuş, mahkeme (heyet-i kuzat) tarafından Şeyh Ali Semerkandi’nin Ankara vilayetinin Çamlıdere kazasında yattığına dair karar verilmiştir (15).1225 tarihinde “Berat” da Ömerü’l-Faruk Hazretlerinin evladından Şeyh Ali Semerkandi’nin Çamlıdere (Şeyhler) de medfun olduğu kaydedilmiştir bulunmaktadır.Bundan böyle Şeyh Ali Semerkandi’nin Ankara vilayetinin Çamlıdere kazasında yattığına dair delil bir değil, pek çoktur, ve işaretler az değildir. Arifibillah Şeyh Ali Semerkandi’nin türbesi Çamlıdere’nin kabristanını şereflendirmektedir. Bu mübarek zat İsfahan’da doğup büyüdükten, Semerkant gibi ilim irfan membaından ve o civarlardan lazım olan tahsilini tamamladıktan sonra irşat için ülkeden ülkeye, beldeden beldeye gitmiş ve seferlerde bulunmuştur.Ömrünün hitamında Çamlıdere’de vefat eylemiştir.Kendisine bağlı mütevellileri, halifeleri ve müridanı ile (zatından hariç tamam on kişi olmak üzere) şahsına has türbesinde yatmaktadır.Bir tarafında yedi, bir tarafında üç bulunuyor.Bunlar üçler, yediler olarak vasıflandırılıyor.Kendisi ile beraber türbede toplam on bir kişidirler. Çamlıdere dikkat ve ilgi çekici bir maziye sahip ve ünlü bir menkule maliktir.Zikri geçen veliyi bağrını açıp sinesinde taşımaktadır.Maddi ve manevi hallerin kucakladığı Çamlıdere, toplanıp derlenmesi gereken ve halka gerçek yönleri takdim edilmesi icab eden rivayetlerle dolup taşmaktadır. Çamlıdere daha önceleri sıra ile “Kuzuören, şeyhler (şıhlar)” isimlerini taşımış, ilçe olunca “Çamlıdere” ismi ile isimlendirilmiştir.Çamlıdere Anadolu’nun uzak ve yakın geçmişini temsilen ortaya koyabilecek evsaftadır.
ŞEYH ALİ SEMERKANDİ’NİN YAKINLARI Şeyh Ali Semerkandi’nin kardeşlerinin olduğu biliniyor, iki veya üç erkek kardeş oldukları rivayet ediliyor (16).Hz. Ömer İsfahan’ın fütuhatında oğlunun birini oraya bırakmış, orada yerleşip kalan Hz. Ömer’in oğlu İsfahanlı bir kız ile evlenmiş idi.Şeyh Ali Semerkandi bu sülaleden zuhur etti. Şeyh Ali Semerkandi Hazretleri’nin kardeşlerinden birinin adı Kebir Ahmet (yani Seyyid Ahmed-i Kebir) idi.H. 720 tarihinde İsfahan’da doğan Şeyh Ali Semerkandi kardeşi Ahmet ile hayata mukaddes bir gaye doğrultusunda bakıyordu.Annesi babası temiz pak bir nesilden gelmişler, çocuklarının Allah yolunda veli ve mürşid olduklarını görmüşlerdir. Büyüyüp giden Şeyh Ali Semerkandi ermişlerin yolunda idi, ilahi aşk ile yanıp tutuşuyor ve çocuk çağını İsfahan’da geçiriyordu.20 yaşına ulaşınca kendinde bir başkanlık hissetti.40 sene mağarada ibadet etti.Çilehaneye girdi, çilehane usulünü itaatle takip edip neticeye başarı ile vardı.Kemale erip olgunlaştı.Kendisine ilham gelmeye başladı. Zaman ilerliyor, seneler geçiyordu.Şeyh Ali mana aleminin sultanlarına karıştı, sahib-i keramet oldu ve velayet yetkisini aldı.Onun için artık bütün rahmet ve bütün imkan kapıları açılmış oluyordu.Zaman geldi, gün oldu Mekke ve Medine’ye gitti, Rasül-ü Ekrem’e (manen) hizmet etti, onun türbedarı oldu, hatta Efendimiz tarafından manevi evlatlığa kabul edildi(17). Velileri için keramet yetkisi vardır, ve kerametin sınırı yoktur.Bu bakımdan Şeyh Ali Semerkandi’nin keramet yetkisi altında çok şeylere mazhar olmuş bulunacağı yolundaki rivayetlerini inkarla değil imanla karşılamak icab eder. Enbiya güneştir, veliler kamer Manzume-yi alem bunlarla döner Kamili bulmakmış alemde hüner Andan gafil olan bigane düşmüş (18).
ŞEYH ALİ SEMERKANDİ İLE İLGİLİ İSİM, MAKAM VE HAL BENZERLİĞİ Yeryüzüne gelen insanların isim bakımından olsun, türlü tutum ve davranış bakımından olsun, hatta makam ve mevki bakımından olsun, kişilerin görüş ihtilafları ve açık, kesin bürhan yokluğu sebebi ile zaman zaman birbirlerine zan ve tahmin açısından benzetildikleri vaki olan bir durumdur.Bundan böyle Şeyh Ali Semerkandi Hazretleri’nin ismine benzer ismi taşıyan zatlar muhtelif beldelerde ikamet edip yaşamış olabilirler.Aynı hal ile de hallenmiş bulunabilirler.Bu arada bazı yerlerde bu zata izafe edilen kabir ve türbeler bu zatın makamı, yahut bu zatın halifelerinin medfun bulunduğu yer olmaktadır. Şunu açıkça belirtmek gerekir ki Şeyh Ali Semerkandi’nin ismi Türkiye’nin yani Anadolu’nun bazı yerlerinde bazı türbelere ve bazı makamlara yöneltilerek yadedilir.Hatta İslam aleminin birçok yerlerinde de geçer.Yalnız muhtelif yerlerde Şeyh Ali Semerkandi Hazretleri’nin ismini taşıyan türbelerde yatan zatlar bu zatın halifeleridirler.Öteden beri bu zatın ismi altında hatırlana gelmişlerdir. Şeyh Ali Semerkandi muhtelif ülkelere kendi adına iş gören, hareket eden halifeler tayin etmiş, onlara manen direktifler vermiştir.Onlar bu zatın namı ile yaşamışlardır.Yahut aynı isim tahtında başka bir veli aynı hal ile hallenerek oralardan gelip geçmiştir ne malum (19). Şeyh Ali Semerkandi sağlığında “Babaresül” adında bir zatı kendisi adına faaliyet göstermesi için halife tayin edip “Zeyne” beldesine gönderiyor.Zeyne Osmanlı İmparatorluğu döneminde Konya’ya bağlı idi.Sonraki dönemde kentlerin idari şekli değişmiş, bugün “Zeyne” “Sütlüce” adını alıp kasaba olmuş ve Mersin vilayetinin kazası bulunan Gülnar’a bağlanmıştır.Elan Zeyne karyesinde yatan zat, Şeyh Ali Semerkandi’nin kendisi değil, zikri geçen halifedir, Evliyaullah’tan olup mübarek büyük zatlardan biridir.Yanında belirli birtakım yatırlar bulunmaktadır.Zeyne bölgesinde Evliyaullah’tan Babaresül ile ilgili değişik hayli pek çok zuhur eden kerametler anılmakta, öyküsü dillerde dolaşmakta ve manzume halinde hikayeleri nakledilmektedir. Şeyh Ali Semerkandi’nin manen familyesine dahil olmasından ileri geliyor.Bundan böyle Çamlıdere kazasında medfun Şeyh Ali Semerkandi ile Zeyne’de medfun Babaresül arasında kesin olarak bir benzerlik bulunmamaktadır. Şeyh Ali Semerkandi’nin Çamlıdere’deki öyküsü başka, Babaresül’ün Zeyne’deki öyküsü başkadır. Babaresül Zeyne’de evlenmiştir, çocuk sahibi olmuş, annesi yanında yatıyor, Anadolu’da doğmuştur.Hatta Anadolu’dan şarka gitmiş, Mısır’a kadar seyahat etmiştir.Aksine Şeyh Ali Semerkandi Şark’tan Anadolu’ya gelmiş, hiç evlenmemeiş, evladı yoktur ve daha başka halleri ile Zeyne’deki yatan zata hiç benzememektedir.Fakat bazı menkıbelerin Çamlıdere’den Zeyne’ye götürülüp getirilmesi, araya fasılaların girmesi ile iki zatın hayat öyküsünün bazı yönleri ihtilata uğramıştır. Çamlıdere’de Şeyh Ali Semerkandi Külliyesi’nde mevcut belgeler Şeyh Ali Semerkandi’nin Çamlıdere’de medfun bulunduğunu kesinlikle ilan ediyor.Şunu belirtelim ki Zeyne’de yatan zatın ismi de Ali olabilir, Semerkant’a sefer etmiş, orada tahsil görmüş, ve birtakım yerlere sefer etmiş ve kerametleri görülmüş olabilir.Hatta veliler arasındaki hal ve keramet benzerliği de cereyan etmiş bulunabilir.Lakin Zeyne’deki yatan Ali, Çamlıdere’deki yatan Ali değildir.Karaman’da Anadolu’nun ve Türkiye’nin bazı kentlerindeki, İslam aleminin bazı ülkelerindeki medfun nice nice adı Ali olan veliler arasındaki benzerlik böyle bir yorum, böyle bir izah ve böyle bir hüsnüzandan vabeste değildir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde devletten (Hazine-i Hassadan) Çamlıdere’ye 45 (kırkbeş) bin kuruş gelir.30 (otuz) bin kuruşu Çamlıdere’de sarfedilir, 15 (on beş) bin kuruşu Zeyne’ye gönderildi.Hatta “Sığırcık Suyu” nun bulunduğu yerlerden tahsil edilen vergiler Çamlıdere’ye sevkedilirdi.Buna benzer icraat harfiyen tatbik edilirdi.
Şeyh Ali Semerkandi’nin Çamlıdere’de tefsiri, memkıbeleri ve benzeri kayıtları vardı. Vaktile bu eserler o devrin Osmanlı padişahına götürülmüş, padişah memnun kalıp ilgi göstermiş ve eserleri kendine takdim edenlere ikram ve izzette bulunmuştur.Padişahın etrafındaki devlet erkanı ve o günün Şeyhü’l-İslam makamında bulunan İslam alimi ve öbür ülema yakınlık duyup Şeyh Ali Semerkandi’nin Çamlıdere’de yattığını tasdik ederek kayıtlara intikal ettirmişlerdir. Padişahlıkça gönderilen tahsisat H. 1330 senesine kadar Çamlıdere’ye gelmiştir.Umumi harp çıkıp seferberlik ilan edilince herşey sona erdi, tahsisat kesildi.Bundan sonra Osmanlı İmparatorluğu belini doğrultamadı, olanlar oldu, ülkenin çehresi değişti, eserler olsun, kayıtlar olsun bilinmezlik içinde tarihin meçhul sayfalarına gömülüp gitti. Şeyh Ali Semerkandi ile ilgili “Barü’l-Ulüm” adında gayri matbu tefsir vardır.Hatta zatına has menakıbı var idi, belirli zevat tarafından görülüp okunmuştur.Fakat M. 1926 tarihinde büyük bir yangın çıkıp birkaç ev hariç Çamlıdere’yi yer ile bir etti.Yangın karşısında herşeyini (kül olup) savrulmaya terkeden Çamlıdere Şeyh Ali Semerkandi hakkındaki eserleri ve kayıtları da (birkaçı hariç) ateşler içinde kül olup gitmekten kurtaramamıştır.Onun için deniliyor ki zikri geçen kıymetli zatın yazılı ve kıymetli belgeleri, menkıbeleri evlerle birlikte yanmış ve kaybolmuştur (20).Lakin eldeki belgeler yeteri kadar tatmin edicidir.
Yeryüzünün çeşitli yerlerinde Enbiya’nın ve Evliya’nın, bu arada birçok zevatın kendi adlarına atfen anılan makamların olduğu şüphesizdir.Evliya’dan Şeyh Ali Semerkandi’nin Çamlıdere’deki türbesi makamı değil, asıl kabridir.Bu türbede bizzat kendi zatı (naşı) bulunmaktadır.İlgili resmi belgede Çamlıdere (yani Şeyhler karyesin) de medfun olduğu kaydedilmektedir (21).Yanında bulunan ve kendisine komşuluk eden diğer on kişi ile berzah alemine buradan katılmış bulunmaktadır. Yeryüzünde aynı isim ve aynı ünvanı taşıyan binlerce insan gelip geçmekte, bu insan kitlelerinin içinde pek çok meşhur zatlar bulunduğu ve bunların hatıralardan çıkarılmadığı için yerleri, yurtları ve kabirleri belli sınırlar içinde muhafaza edilmektedir.Aksine Peygamberlerin ekserisi dahil bazı meşhur zatların hayatlarının tamamı, nerede yattıkları ve nüfus hüviyetleri bilinmektedir.
Arifibillah Şeyh Ali Semerkandi’nin bir hayli kerameti zahir olup elan bilinmekte ve muhtelif rivayetlerle nakledilmektedir. Bu zattan bahseden ve bahsettiği memul bulunan eserler mevcuttur.Tefsiri, Mübarek Suyu, saçayağı ve emsali nakiller, menkıbeler, belgeler meydandadır.Mahalli halkın arasında Şeyh Ali Semerkandi ile ilgili kayıtlar yapanlar, bilgileri zaptedenler olmuş, bizzat gerçeği ifade eden olaylara (kerameti yansıtan harikalara) şahit olanlar bulunmuştur.Bu eşhası yakinen görmek suretile ellerindeki ne dillerindeki dökümanlardan gerekli nakilleri yapmak her zaman mümkündür.Yani günümüzde Şeyh Ali Semerkandi ile aranan bilgiler mahalli halk arasında canlı ve taze olarak yaşamakta, bazı emareler tevatüren ortada görülmektedir. Bir başka hususu dahi hatırlatmak gerekir ki Şeyh Ali Semerkandi Hazretleri’nin Çamlıdere’de medfun bulunduğuna dair mahalli ve mübarek suyun bulunduğu yeri çevreleyen bölgede yaşayan Müslümanlar arasında kesin ittifak vardır. Şeyh Ali Semerkandi Hazretleri Beni Adem’den mübarek bir zattır.Doğup büyümüş, yaşamış, uzunca bir ömür sürmüş, dünyanın çilesini çekmiş, takdir buyrulan ömrünü tamamladıktan sonra Çamlıdere’de vefat eylemiştir.O da bir insan idi, fakat seçkin insanlardan idi.Yer, içer, gezer, yatıp uyur ve istirahat ederdi.Şüphesiz Cenab-ı Allah’ın sevgili kullarının listesinde yer alıyordu.Evliyaullah’tan olarak bu alemde gözükmüş, sofi ve derviş kıyafetinde İslamiyet’in yayılmasına candan ve derun-i dilden hizmet etmiştir. Sırtına alıp dünyanın altında ezilen insanları sık sık görmek mümkün, lakin Şeyh Ali Semerkandi ne dünyayı sırtına sarmış, ne de dünyanın altında kalıp ezilmiştir.Dünya hayatını manalı olarak değerlendirmiş, daima alçak gönüllü bulunmuş, dünyanın maddi zenginliği ile övünmemiş, işe yaramayan bütün isteklerini yenmiş, nefsine hakim olmuş ve mütevazı insanların hayat seyrini takip etmiştir. Şeyh Ali Semerkandi dünyanın üstüne binip onu binek yapmamış, dünyaya Şeytan’ı sevdiren, nefisleri azıtan hizmetlerde bulunmamış, dünya ona meşru istikamette hizmet etmiştir.Onun için Cenabı Allah’ın pek kıymetli kulu Şeyh Ali Semerkandi Hazretleri çekinmeden, büyük bir cesaret şevki ile herşeyini Hak yolunda cömertçe feda edip harcamıştır. Şeyh Ali Semerkandi (Kaddesallahü Sirrahü) uzun boylu, iri yarı idi.Nurani yüzlüydü.Buğday renkliydi.Kırmızı benizliydi.Elleri büyükçe olup bıyıklı ve ak sakallıydı.Beyaz sakalı ve beyaz elbisesi ile şeklen ve manen efrad-ı beşer için ne güzel bir nümune idi.Elini öpmek isteyenler onun eline kapanmaya kalkarlar, fakat O Büyük Veli Şeyh Ali Semerkandi Hazretleri elini geri çekerdi.Nurani yüzü, buğday renkli benzi ve ak sakalı ile inananlara iltifat eder, tanışmak için ziyaretine gelenleri yanında bulunanlara takdim ederdi.Dostça gelenlere ilgi gösterip muhabbetle bakardı.Uzun boy üzerinde nurani yüzlü, buğday renkli ve ak sakallı Şeyh Ali Semerkandi inananların hayalinde ve gönlünde her zaman dolaşmakta, bundan böyle ünü dünyaya yayıldığı için unutulmamaktadır (22). İslamı bihakkın yaşayarak, ilahı aşk ile yani Adem atamızdan miras olarak kalan aşk ile hayatını manevi cihazla renklendiren Şeyh Ali Semerkandi tavazu babında yükseklerin yükseğine çıkmış, kemale ulaşmış, iman nuru ile coşmuş, herkesin imdadına koşmuş ve rabbimiz’in katında alem-i İsalm’ın yakından tanıdığı büyük bir veli olarak Kainatta iz yapmıştır.Kavlini, fiilini ve halini Peygamberimiz, Efendimiz iki cihanın fahri, sultanı Muhammed Mustafa sallellahü aleyhi vesellemin sünnetlerine tıpatıp tabi kılan Şeyh Ali Semerkandi Rasül-i Ekrem’den her kulun erişemeyeceği kıymetli yakınlık görmüştür.Bu durum Şeyh Ali Semerkandi için rütbelerin en büyüğüdür.
Şeyh Ali Semerkandi Hazretleri bugün manevi evlatlarım diye tanımladığı Çamlıdere insanının kendisi için yaptırdığı türbesinde yatmaktadır. Mübarek zatın adına 13.05.1996 yılında Çamlıdere’de Şeyh Ali Semerkandi Vakfı adında bir vakıf kurulmuştur.
Ankara’nın bu şirin ilçesine hem otobandan hem de E5’ten ulaşım mevcuttur.Otoban-Çamlıdere bağlantısı 10 km, E5-Çamlıdere bağlantısı ise 16 km’dir ve tüm bu bağlantılar asfalttır.Çamlıdere-Ankara arası her iki yoldan da ortalama 100 km’dir.
Ekler : (1) Bakara suresi, ayet: 221 (2) Rum suresi, ayet: 50 (3) Makasıdü’t-Talibin, s. 170, ist-1306 (4) Berat (ilamat-i Şer’iyye), Yabanabat-1225.“Çamlıdere’de Şeyh Ali Semerkandi Külliyesinde mahfuzdur”. (5) Tarih-i Tabei, c. 3 s. 146, İsatnbul-1328. (6) Menakıb-ı Ciharyar-ı Güzin, s. 190-191, İst-1966. (7) Kenzül-Akaid, s. 94, İstanbul-1316. (8) Mirkat-i Akanid, s. 59, İstanbul-1333. (9) Akaidü’l-İslam, s. 81, İstanbul-1300. (10) Şerh-i Akanid, s. 27, İstanbul (bilatarih). (11) Akanid’l-İslam, s. 81, İstanbul-1300. (12) Menakıb-ı Ciharyar-i Güzin, Tarih-i Taberi, Kısas-ı Enbiya ve Tevar-i Hülefa. (13) Şeyh Ali Semerkandi (K.S.) Hazretlerinin Manzume ile Menkıbesi (Çamlıdere’de Şeyh Ali Semerkandi Külliyesinde).Bekir Sıdkı Ertekin. (14) Kur’an Tarih, s. 213, İstanbul. Tefsir Dersleri “1967-1968” ders dönemi, s. 359, (İstanbul-Yüksek İslam Enstitüsü).Müderris: Mehmet Sofuoğlu. (15) Merhum Halim Baki Kunter’in elindeki belgeden nakil: Çamlıdere halkından ibrahim oğlu Necati İlhan. (16) Merhum Hilmi Kaya’dan nakil: Kızılcahamam’da meskun, Hüseyin oğlu Raşit Ayhan. (17) Şeyh Ali Semerkandi (K.S.) Hazretleri’nin Manzume ile Menkıbesi (Çamlıdere’de Şeyh Ali Semerkandi Külliyatında Mahfuz). BEkir Sıdkı Ertekin. (18) Divan-i Kemali, s. 165, İstanbul-1957. (19) Merhum dedesi Karakaşoğlu İsmail Efendi’den nakil: Çamlıdere’de Sakin Emin oğlu Ali Kaya. (20) Nakil: Çamlıdere’de Sakin Ahmet oğlu Hasan Fazlı (pederi merhum Ahmedi Bircan’dan naklen). (21) İlamat-i Şer’iyye (Berat) 1225, Yabanabat Kadılığı (Çamlıdere’de Şeyh Ali Semerkandi Külliyesinde Mahfuz). (22) Alem-i nevmden nakilun: Çamlıdere’den Eşref oğlu Hacı Hasan Hüseyin Erşahin, Halil oğlu ibrahim Gürsoy, Buğralar’dan Musa oğlu Zuhuri Aşçı.